2 hafta önce Hindistan medyası, Afganistan'daki eski yönetim bağlantılı diplomat Zekiye Vardak'ın 25 kilogram altın kaçırırken şehrin havaalanında gözaltına alındığını bildirdi. Eski yönetimle bağlantılı diplomatlar halen dünyanın bazı ülkelerinde "Afganistan İslam Cumhuriyeti" adı altında faaliyet göstermeye devam ediyor. Birçok ülkede eski yönetimin diplomatik misyonları kapatılmış ve Afganistan İslam Emirliği yönetimine devredilmiş durumda. Ancak bazı ülkelerde tamamen veya kısmen eski yönetimin diplomatları bulunuyor. Zekiye Vardak da bu kapsamda "Mumbai Başkonsolosu" sıfatıyla Hindistan'da bulunuyordu. Times of India'ya göre olay 3 Mayıs Cumartesi günü Vardak'ın Dubai'den Hindistan'a gizlice altın kaçırmaya çalıştığı sırada meydana geldi. Zekiye Vardak'ın davasının "altın kaçakçılığı davası" olarak kaydedildiği, ancak diplomatik dokunulmazlık nedeniyle şu anda kendisinin tutuklu olmadığı bildirildi. Zekiye Vardak ise karara tepki göstererek "Kişisel zorluklarla karşı karşıya olduğum ve aynı zamanda Hindistan'daki Afganistan Büyükelçiliğini desteklemek zorunda olduğum bir dönemde bu iddialar beni şaşırttı." ifadelerini kullandı Söz konusu altınların Mumbai havaalanında Zekiye Vardak'ın üzerinde bulunduğu ve Vardak'ın altınları kıyafetinin içine gizlediği belirtildi. Vardak, Hindistan yönetimine altın taşıdığına dair herhangi bir belge sunmadı. Hintli yetkililer, Vardak'ın altın kaçakçılığından yargılanan ilk yabancı ülke diplomatı olabileceğini ifade etti. Öte yandan Zekiye Vardak, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada "uzun süredir şahsi saldırılara maruz kaldığını" öne sürerek başkonsolosluk görevinden istifa ettiğini belirtti. Aslen bir mimar olan Vardak, uzun yıllar Kabil hükümeti bünyesinde danışmanlık görevi yürüttü. Sosyal faaliyetleriyle ön plana çıkan Vardak'ın babası, kardeşi ve eşi üst düzey askeri isimlerdi. Vardak'ın eşi aynı zamanda 6 yıl Afganistan'ın ABD Büyükelçiliği görevinde bulunmuştu.
1 ay önce Afganistan'daki İslam Emirliği yönetiminin lideri Şeyhu'l Hadis Mevlevi Hibetullah Ahundzade, Ramazan Bayramı dolayısıyla bir tebrik mesajı yayınladı. Ahundzade'nin mesajı İslam Emirliği yönetimi sözcüsü Zebihullah Mücahid tarafından sosyal medya üzerinden servis edildi. Başta Afganistan halkı olmak üzere dünyadaki tüm Müslümanların yaklaşmakta olan Ramazan Bayramı'nı tebrik eden Ahundzade "her şeyden önce, hayatın doğruluk ve mukaddes ilkelerle yönlendirildiği İslam şeriatı sistemini bize bahşettiği için Allah'a şükretmeliyiz" ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Yüce Allah bize İslam şeriatı sistemini, barışı, kardeşliği ve birliği bahşetmiştir. Tüm bunlar onlarca yıldır mahrum kaldığımız nimetlerdir. Şimdi Allah bize bu nimetleri hatırlattığına göre şükretmek, onları kabul etmek, desteklemek, uygun şekilde ıslah etmek ve iyilik için çabalamak bizim görevimizdir." Ahundzade, alimlere de çağrıda bulunarak, "bu kişilerin Afganistan halkını ve yetkililerini Allah'a kulluğa yönlendirmek için büyük bir sorumluluk taşıdığını" vurguladı. Ahundzade'nin mesajında Afganistan'da uygulanan şeriat sisteminin muhafaza edilmesine vurgu yapıldı: "İslam'da Allah yolunda cihat, İslam şeriatını tatbik etmek için çok önemli bir araçtır. Ayrıca, mücahitler tarafından yapılan fedakarlıkları korumak ve toplumun korunmasını sağlamak temel hedeflerdir. Bu hedeflere ulaşmak için adaletin sağlanması, şeriat temelli yasal sınırların ve cezaların uygulanması ve şeriat ilkelerine bağlılığın sağlanması gibi çeşitli stratejiler kullanılmıştır. Ayrıca, baskıya direnmek ve ezilenleri savunmak zorunludur." Ahundzade'nin bayram mesajında vurgulanan bir diğer husus da eğitimdi. Yeni neslin eğitimi için çabaların sürdüğünü kaydeden Ahundzade şunları söyledi: "Yeni neslin dini ve modern eğitimi için Eğitim Bakanlığı tüm il ve ilçelerde geniş bir yapıya sahiptir ve yüzlerce dini ve bilimsel merkezi faaliyete geçirmiştir. Ayrıca, çeşitli illerde ve bazı ilçelerde tüm yetimlere günlük bakım, eğitim ve sponsorluk sağlamayı amaçlayan yetimhaneler de kurulmuştur ve bunlar bağımsız bir yönetim tarafından idare edilmektedir. Çocuklarına iyi bir terbiye, eğitim ve dini bilgi edinmeleri için fırsatlar sağlamak her Müslümanın sorumluluğudur." Afganistan'da güvenliği sağlamak için önemli bir çaba gösterildiğine vurgu yapan Ahundzade, Afgan halkına İslam Emirliği yönetimiyle güvenliği koruma hususunda iş birliği yapmaları çağrısında bulundu. Ülke ekonomisinin geliştirilmesine yönelik çabalara da değinen Ahundzade şu ifadeleri kullandı: "İslami sistemde, halkın ekonomisini geliştirmek şer'i bir sorumluluktur. İslam Emirliği, istihdam ve ekonomik fırsatlar sağlamak için işletmelerin kurulmasını ve kamu refahı faaliyetlerini teşvik ederek, imkanlar dahilinde halkının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır. Ayrıca boş oturmamak gerekir. Bireysel ve toplu olarak çalışma fırsatları sağlamaya çalışılmalı, yeni işletmeler kurulmalı, tarımsal ticaret teşvik edilmeli, endüstriyel çalışma için fırsatlar oluşturulmalı, hükümetle iş birliği yapılmalı ve ülke ekonomisi güçlendirilmelidir. İslam Emirliği de buna elverişli bir ortam sağlayacaktır. Çiftçilerin, zanaatkarların ve fabrika sahiplerinin işlerini kurmaları ve büyütmeleri için adil bir zemin sağlayacaktır. ve ortak çabaların bir sonucu olarak ekonomimiz büyüyecektir. Allah'a iman edin ve rızkınızı kazanmak için tüm meşru yolları takip edin, gayrimeşru işlerden kaçının, helal gelir elde edin ve açgözlü olmayın." Ahundzade'nin açıklamasında Afganistan'ın bölge ülkeleriyle ilişkilerinden de bahsedildi. Diğer ülkelerle iyi ilişkiler kurulmak istenildiği kaydedilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Afganistan İslam Emirliği, İslami ilkeler doğrultusunda, diğer ülkelerle karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı iyi ilişkiler kurmaya çalışmakta ve herkesi İslam Emirliği'nin iyi niyet ve samimiyetinden şüphe duymamaya davet etmektedir. Afganistan'ın egemenliğine, bütünlüğüne ve haysiyetine saygı gösterilmesini, her türlü anlaşmazlığın diyalog yoluyla ve karşılıklı saygı çerçevesinde ele alınmasını bekliyor ve talep ediyoruz. Uluslararası ilişkiler alanında, yüce İslam dini ışığında dengeli ve ekonomi odaklı bir politika izlemeyi hedefliyoruz. Afganistan'ın güvenliği, istikrarı ve refahının diğerleri için elverişli bir fırsat olmasını sağlayarak tüm milletlerle diplomatik ve ekonomik ilişkiler kurmaya çalışıyor, uluslararası toplumu İslam Emirliği ile iyi ilişkileri sürdürmeye ve karşılıklı fayda anlayışı içinde stratejiler benimsemeye çağırıyoruz." Ahundzade'nin açıklamasında Gazze Şeridi'nde 7 Ekim'den bu yana devam eden İsrail saldırılarından da bahsedildi. Filistin halkının İslam ülkeleri tarafından mümkün olan her şekilde desteklenmesi gerektiğini belirten Ahundzade şu ifadeleri kullandı: "Filistin meselesi gerçekten de tüm İslam ümmetini ilgilendiren bir konudur. İsrail saldırganlığı ve işgaline karşı Gazze halkıyla dayanışma içindeyiz. Mazlum Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumu ele almak ve İsrailli işgalciler tarafından işlenen her türlü adaletsizliği ve saldırganlığı toplu olarak kınamak İslam ümmetinin görevidir. Kaynaklarımızı seferber etmeli ve acılarını hafifletmek ve çatışmanın adil bir şekilde çözülmesi için çalışmak üzere Filistin'i mümkün olan her şekilde desteklemeliyiz. Uluslararası toplumun Filistin halkının karşı karşıya kaldığı adaletsizlikleri etkili bir şekilde ele almakta yetersiz kalması üzüntü vericidir. İnsan haklarını koruma iddialarına rağmen, devam eden zulmü engellemek ve bu adaletsizliklerin faillerini sorumlu tutmak için anlamlı bir eylem eksikliği söz konusudur. Bu durum gerçekten de derin bir üzüntü kaynağıdır ve tüm sorumlu tarafların bu vahim durumu ele alma konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmelerine duyulan acil ihtiyacın altını çizmektedir." İslam Emirliği lideri Ahundzade, ülkede uygulanan uyuşturucu yasağına da vurgu yaparak, ülkenin uyuşturucudan tamamen temizlenmek istenildiğini vurguladı: "İslam Emirliği, uyuşturucu yasağını sıkı bir şekilde uygulayarak ve uyuşturucu ekimi, üretimi ve kaçakçılığını ortadan kaldırmak için etkili önlemler alarak ülkedeki İslami yükümlülüklerini yerine getirmeye kararlıdır. İslam Emirliği, uyuşturucusuz bir Afganistan'a duyulan ihtiyacı vurgulayarak, kendi halkından destek ve iş birliği talep ederek, bu önemli görevi kesin bir azim ve kararlılıkla yerine getirmeye kararlıdır. Ayrıca Kabil ve diğer vilayetlerde uyuşturucu bağımlılarını rehabilite etmek ve topluma güvenli bir şekilde geri dönmelerini sağlamak için çalışmalar devam etmektedir. İslam Emirliği bu sorumluluğu ciddiye almakta ve bağımlılığın hem bireyler hem de aileler üzerinde yol açtığı acı ve ızdırabın farkındadır. Afganistan halkı, kararnamenin uygulanmasında mücahitlerle iş birliği yaparak bu sorunun üstesinden gelmekle yükümlüdür." Ahundzade mesajının sonunda İslam Emirliği yönetimi yetkililerine de seslendi. Ahundzade açıklamasında yetkililere halka yumuşak davranmaları, kendi aralarında iyi geçinmeleri, ahirete önem vermeleri, adaletli olmaları uyarısında bulunarak şunları kaydetti: "Güvenlik, sert olmaktan değil şeriat ve adaletten kaynaklanır. Adaletsizlik ve şeriata karşı davranmak güvenliği kaldırır. Bu nedenle her yetkilinin ve her bireyin kendi kendini düzeltmelidir zira bunların yaptığı yanlışlar tüm sistemi olumsuz etkilemektedir. Zulmün hüküm sürmesine izin verilirse, sonunda bu tüm sistemi yozlaştıracaktır. Bu nedenle, bir kişi zulme maruz kaldığında, mazlum ile Allah arasında bir perde olmadığından, bu durum tüm sistemin bütünlüğünü etkiler. Bu çağda, gelecek nesillere iyi bir tarih, sağlam yasalar ve güçlü ilkeler ile olumlu bir miras bıraktığımızdan emin olmalıyız. Ahirete daha fazla önem vermeli ve Allah'ın rızasını aramalıyız. Koruyan gerçekten de Allah'tır. Rızkınızı belirleyen yalnızca Allah'tır. Allah'ın dilemesi dışında kimse rızkınızı artıramaz, eksiltemez ve ömrünüzü uzatamaz. Bu nedenle iman edin ve Allah'ın rızasını arayın."
5 ay önce Kazakistan yönetiminin Taliban'ı ülkede yasaklı olan örgütler listesinden resmi olarak çıkardığı bildirildi. Kazak yetkililer Taliban'ı yasaklı örgütler listesinden çıkarma kararı aldı. Kazakistan Dışişleri Bakanlığı Resmi Sözcüsü Aybek Smadyarov kararı Kazinform Haber Ajansı'na verdiği demeçte açıkladı. Smadyarov, Kazakistan'ın ulusal yasaklı terör örgütleri listesini güncel tutmak amacıyla düzenli olarak gözden geçirdiğini ve Taliban'ın bu listeden çıkarılmasına karar verildiğini kaydetti. Sözcü Smadyarov, Taliban'ın Birleşmiş Milletler'in terör listesinde de yer almadığını hatırlattı. Ancak Smadyarov, Kazakistan'ın bölgedeki siyasetinin, Afganistan'a ve Taliban'a ilişkin BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu tarafından kabul edilen kararlar paralelinde süreceğini vurguladı. Kazakistan bu yılın Nisan ayında, Afganistan'daki İslam Emirliği yönetiminin ülkedeki diplomatlarını akredite etmişti. Kazak yönetimi, bu kararın İslam Emirliği yönetimini diplomatik olarak tanımak anlamına gelmediğini belirtmişti. Öte yandan, kararın ardından Kazakistan'ın Afganistan Büyükelçisi Alim Han Yasin Galdiyev, başkent Kabil'de Afganistan Dışişleri Bakanı Emrhan Muttaki ile bir araya geldi. Kazakistan'ın kararını memnuniyetle karşıladıklarını belirten Muttaki, Afganistan ve Kazakistan arasındaki ilişkilerin mevcut seyrini her iki ülke için de olumlu ve faydalı olarak nitelendirdi.
5 ay önce Mali'nin kuzeyinde son haftalarda şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Çatışmalarda Mali cuntası ve Rus Wagner güçlerinin yanı sıra ayrılık yanlısı Tuareg güçler ve cihat yanlısı gruplar da yer alıyor. Afrika üzerine araştırmalarıyla bilinen Wassim Nasr, bölgede devam eden çatışmaları France24'e değerlendirdi. yaşanmıştı. Bu cuntaların liderleri arasında yeni bir ittifak mı doğuyor? Evet, ancak bu daha ziyade sembolik, anlarsınız ya. Elbette 15 Eylül'de bir anlaşma oldu, ancak bilmek gerekiyor ki bu anlaşma Rus himayesinde yapıldı. Mali, Burkina Faso ve Nijer'den heyetler Bamako'da Rus temsilcileriyle bir araya geldi. Anlaşma da 15 Eylül'de ilan edildi. Aynı gün ABD yönetimi de Nijer'deki operasyonlarının devam ettiğini ilan etmişti. Bu, Burkina Faso ve Mali'de Fransa ile aynı hataları yapan Amerikan politikasına büyük bir darbe niteliğinde. Bu hata, terörle mücadele çabalarını sürdürmek için yeni cuntalara, yeni darbelere açık olma düşüncesi. Ancak bugün cuntaların farklı ajandaları olduğunu görüyoruz. (15 Eylül'de yapılan) Anlaşmada ilginç olan şey ise 5'inci ve 6'ncı maddeler. Bu maddelere göre ülkelerden biri başka bir ülke tarafından saldırıya uğrarsa diğerleri de ona yardım etmek için seferber olacak. Akıllara elbette Nijer'de devrik lider Muhammed Bazum'u göreve yeniden getirmek için askeri bir hamlede bulunabilecek olan ECOWAS geliyor. Ancak 6'ncı maddede de ülkelerden birinde isyan çıkarsa diğer ülkelerin de oraya müdahil olabileceği belirtiliyor. Bu da aklımıza büyük ölçüde Mali'de bugünkü Tuareg isyanına diğer ülkelerin müdahil olabileceğini getiriyor. Ancak bir kez daha söylemek gerekiyor ki bu anlaşma daha ziyade sembolik. Zira üç ülkenin de zaten çok fazla sorunu var. Sınırlarını kontrol edemiyorlar, topraklarının büyük bir bölümünü kontrol edemiyorlar. Bu sebeple anlaşma daha ziyade sembolik. Anlaşmanın neler getireceğini ilerleyen günlerde göreceğiz.
7 ay önce Eş-Şebab'ın sürekli yenilgiye uğramasına ve operasyonun tüm aşamalarının başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen Somali ordusu, Amerikan desteğiyle Somali'nin güneybatı bölgelerinde operasyonlara başlayacak. Bu bölgeler aynı zamanda Tevhid sancağı altında binlerce insanın yaşadığı Eş-Şebab'ın karargâhı olarak da değerlendiriliyor.
7 ay önce Somalinin orta bölgesi Hiran'da hükümet güçleri ve Eş-Şebab mücahitleri arasında çıkan şiddetli çatışmada hükümetten 11 asker öldürüldü ce 16'dan fazla asker yaralandı.İki asker esir alındı.Ganimet olarak silahlar ve askeri araç ele geçirildi..
10 ay önce Google, Apple'ın ürettiği AirTag'lerin Android cihazlar üzerinden anlık olarak konum izleme özelliğinin engellenebileceği açıkladı. Ayrıca, Android kullanıcıları takip edilen AirTag'leri tespit ederek uyarı alacaklar. Bu yeni özellikle birlikte, kullanıcılar AirTag'ler tarafından izlenmekten kaçınabilecekler. Google, AirTag'lerle çalışan "Bilinmeyen Takipçi Uyarıları" sunacak ve diğer takip cihazı üreticileriyle işbirliği yaparak kapsamı genişletmeyi planlıyor. Eğer sahip olmadığınız bir AirTag, sizinle birlikte seyahat ederken tespit edilirse, sahibinin konumunu gösteren bir bildirim alacaksınız. Bu bildirime dokunduğunuzda, takip cihazının hareket ettiği rota üzerinde bir harita açılacak. Google, bu konum verilerinin şifrelendiğini ve kullanıcılarla asla paylaşılmadığını vurguluyor. Ayrıca, AirTag'i telefonunuzun arkasına getirirseniz (NFC alanının içinde), bazı takip cihazlarının sahipleri hakkında "telefon numaralarının son dört hanesi gibi" bilgileri görüntüleyebileceğini belirtiyor. Takip cihazlarını devre dışı bırakmak için Google, kullanıcılara bir bağlantı sağlayarak nasıl yapılacağına dair bilgiler verecek. Bu adımlarla kullanıcılar, takip edilme konusunda daha fazla kontrol sahibi olacaklar.
10 ay önce Microsoft destekli bir yapay zeka (AI) firması olan OpenAI, ChatGPT uygulamasının Android sürümünü yayınlayarak chatbot erişilebilirliğini genişletti. Ancak uygulama henüz Türkiye'de kullanıma sunulmadı. Mayıs ayında iOS uygulamasının piyasaya sürülmesinden sonra gelen bu Android lansmanı, ChatGPT uygulamasının OpenAI'nin web sitesi dışında ilk kez tüm dünyadaki kullanıcılar tarafından erişilebilir olmasını sağlıyor.ChatGPT Android uygulaması, kullanıcı geçmişini cihazlar arasında senkronize etme yeteneği, ses girişi ve anında yanıtlar, öneriler, e-posta veya sunum taslakları için sohbet botuna hızlı erişim ve daha fazlası gibi çeşitli özelliklerle birlikte geldi.Kullanıcılar, OpenAI'nin dahili ses tanıma özelliğini kullanarak, çeşitli konularda soru sormak, yanıt almak ve yardım almak için üretici yapay zeka ile etkileşime girebiliyor. ChatGPT Plus uygulaması, en az bir Android 6.0 sürümü gerektiriyor ve aboneler, ihtiyaçlarına göre GPT-3.5 ve GPT-4 dil modelleri arasında geçiş yapabiliyor. HANGİ ÜLKELERDE KULLANIMA AÇILDI?OpenAI, Android'in en popüler mobil işletim sistemi olduğu veya Android için ChatGPT uygulamasını başlatarak bilgisayar kullanımının sınırlı olduğu yerlerde yapay zeka teknolojisi kullanılabilirliğini genişletmeyi amaçlıyor.Android için ChatGPT uygulamasına Brezilya, Bangladeş, Hindistan, ABD, Arjantin, Kanada, Almanya, Fransa, Endonezya, İrlanda, Japonya, Meksika, Filipinler, Nijerya, İngiltere ve Güney Kore'de erişilebilir.Önümüzdeki hafta OpenAI, erişilebilir olduğu ülke sayısını artırmayı planlıyor.
10 ay önce Güney Koreli bilim insanları 1911'den beri çare aranan bir zorluğun üstesinden gelerek, oda sıcaklığında çalışan ilk süperiletkeni geliştirdiklerini duyurdu. Keşif, normal koşullarda laboratuvar dışında çalışabilen bir süperiletkenin kullanıma girmesini sağlayabilir. Uzmanlar bunun devrim niteliğinde bir gelişme olacağını söylüyor. 1911'de Hollandalı fizikçi cıvanın -269 dereceye kadar soğutulduğunda elektriği hiç direnç göstermeden ilettiğini keşfetmişti. Fizikçi buna "cıvanın süperiletken hali" adını vermişti. Süperiletkenlerde elektrik akımını oluşturan elektronlar, atomların arasında hiçbir atoma çarpmadan akıp gidiyor. Böylece havada adeta uçarak saatte 500 kilometreden hızlı giden maglev trenleri veya uçan kaykaylar gibi yenilikçi teknolojilerin önü açılıyor. Öte yandan bilim insanları 1911'deki keşiften beri daha yüksek sıcaklıklarda süper iletken hale gelen malzemeler geliştirmeye çalışıyor. Kuantum Enerji Araştırma Merkezi'nin CEO'su Sukbae Lee'nin de aralarında yer aldığı bir grup araştırmacı, bu sorunun üstesinden gelerek oda sıcaklığında süperiletken hale gelen bir malzeme geliştirdiklerini bildirdi. Hakem değerlendirmesinden geçmeyen ve internet sitesi ArXiv'de erişime açılan makalede bu malzeme LK-99 diye adlandırıldı. Araştırmacılar, LK-99'un 127 derecelik sıcaklıkta bile süperiletkenliğini koruduğunu öne sürdü. Öte yandan, LK-99 oda sıcaklığında süperiletken hale geldiği öne sürülen ilk malzeme değil. Birkaç yıl önce saygın bilimsel dergi Nature'da yayımlanan bir makalede, 15 derece sıcaklıkta süperiletken hale gelebilen bir malzeme geliştirildiği duyurulmuştu. Ancak bu malzemenin çalışması için 2,5 milyon atmosferik basınç gerekiyordu ve bu da uygulanmasını yine zorlaştırıyordu. Ayrıca bazı hesap hatalarının tespit edilmesi üzerine makale yeniden yayımlanmak üzere geri çekilmişti. Araştırmacıların bildirdiğine göre LK-99, süperiletken olmak için yüksek basınç da gerektirmiyor. Araştırma makalesinde, "Tüm kanıtlar ve açıklamalar, LK-99'un oda sıcaklığında ve ortam basıncında süperiletken hale gelen ilk malzeme olduğunu gösteriyor" ifadeleri yer aldı: LK-99; mıknatıslar, motorlar, güç kabloları, maglev trenleri ve hatta kuantum bilgisayarlar gibi çeşitli uygulama alanlarına sahip olabilir. Diğer yandan, araştırmacıların makalesine şüpheyle yaklaşanlar da var. Bilim yazarı ve Birleşik Krallık'ın Eski Lordlar Kamarası Üyesi Matt Ridley de o kişilerden biri. Ridley, The Spectator'da kaleme aldığı yazıda, "Makale, alanında çok az deneyime sahip, yeni kurulan bir enstitüdeki tanınmamış bir ekipten geldi. Hakem incelemesinden de geçmedi" dedi: Ancak bu olgunun kendisinin bir gün mümkün olabileceğini düşünmek için iyi nedenler var. Fiziksel açıdan imkansız bir şey değil.
1 ay önce İran'ın İsrail'e yönelik uzun süredir beklenen misilleme saldırısını başlattığı bildirildi.Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre İran'dan fırlatılan çok sayıda Shahed (Şahid) drone'u İsrail'e doğru ilerlemeye başladı.Kamikaze drone'ların birkaç saat içerisinde İsrail'e ulaşabileceği kaydedildi. İsrail kamu yayın kuruluşu Kan da saldırının başladığını doğruladı.Öte yandan bu saldırı mevcut Tahran rejiminin kurulduğu günden bu yana İsrail'e yönelik ilk saldırı girişimi olarak kayıtlara geçti
5 ay önce İran yargı erkine bağlı Mizan haber ajansı, İran'ın Cuma günü İsrail istihbarat servisi Mossad ile bağlantılı "sabotajcı" olmakla suçladığı biri kadın dört kişiyi idam ettiğini açıkladı.İdamlar Batı Azerbaycan eyaletinde bu sabah gerçekleştirildi.Aralık ayı ortasında İran, Belucistan'da da Mossad ajanı olmakla suçladığı bir kişiyi idam etmişti.İdam edilen dört kişinin Vafa Hanareh, Aram Omari ve Rahman Parhazo ile Nasim Namazi adlı kadın olduğu belirtildi.İran'ın resmi ajansı IRNA'da yer alan yargılama videosunda, idam edilen kişilerin Türkiye'de bir Mossad ajanıyla iş birliği yaptıklarını itiraf ettikleri anlar yer aldı.İdam edilen kişiler yaptıkları işlerin adam kaçırmak, isimsiz hedefleri tehdit etmek, araçlarını ve evlerini ateşe vermek ve cep telefonlarını çalmak olduğunu belirtti.İdam edilen kişilerin gerçekten suçlu olup olmadıkları ise belirsizliğini koruyor. İran'ın daha önce de başta Beluçlar, Kürtler, Azerbaycan Türkleri ve Araplar olmak üzere idam ettiği muhalifleri işkence altında çeşitli suçları itiraf etmeye zorladığı biliniyor.
5 ay önce Bağdat hükümeti Başbakanı Muhammed Şiya es Sudani 28 Aralık Perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin ülkedeki varlığına son vermek için çalıştıklarını söyledi. Irak'ı ziyaret eden İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ile ortak bir açıklamada konuşan Sudani, ABD öncülüğündeki koalisyon güçleriyle ilişkilerini yeniden yapılandırmaya kararlı olduklarını belirtti. Sudani, "Kapasite sahibi Irak güçlerinin varlığıyla, Irak hükümeti uluslararası koalisyon güçlerinin varlığını sona erdirmeye doğru ilerliyor" ifadelerini kullandı. Öte yandan Sudani, Irak'ta ABD güçlerine ev sahipliği yapan üslere yönelik saldırıları da kınadı. Ancak Bağdat hükümeti Başbakanı, yabancı güçlerin Irak güvenlik güçlerini eğitme ve onlara danışmanlık yapma görevine sadık kalması gerektiğini de vurguladı. ABD bu hafta Irak'ta hava saldırıları düzenlemiş, Bağdat hükümeti söz konusu saldırıları kınamıştı
3 gün önce BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı UNRWA'nın planlama direktörü Sam Rose, Gazze Şeridi'ndeki son duruma ilişkin uyarılarda bulundu. Rose, Refah'tan Al Jazeera'ye yaptığı açıklamada, kuruluşun Gazze'nin kuzeyine yardım götürme konusunda son zamanlarda bazı başarılar elde ettiğini, ancak İsrail'in saldırılarını sürdürmesi nedeniyle Gazze'nin güneyindeki kazanımların "tamamen tersine döndüğünü" söyledi. Rose, geçişlerin kapatılmasının bu bölgeye yardım götürmeyi neredeyse imkansız hale getirdiğini vurguladı. 500 binden fazla insanın bölgede hareket halinde olduğunu ifade eden Rose, buradaki insanların ihtiyaç duyduğu su, temizlik ve sağlık hizmetlerinin sağlanmasının da imkansız hale geldiğini kaydetti. Rose şu ifadeleri kullandı: "Bu giderek aciliyet kazanan bir durum. Önümüzdeki günlerde bu konuda bir şeyler yapmazsak, zaten umutsuz olan durum çok daha kötü bir hal alacak." İsrail 6 Mayıs'tan bu yana Refah'taki saldırılarına devam ediyor. İsrail güçlerinin Refah Sınır Kapısı'nı da işgal etmesiyle bölgeye insani yardım girişi yapılamadığı belirtiliyor.
3 gün önce İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında hayatını kaybeden sivillerin sayısı artıyor. Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasında, İsrail saldırılarında 7 Ekim'den bu yana 35 bin 233 kişinin hayatını kaybettiği belirtildi. Saldırılarda 79 bin 141 kişi de yaralandı. İsrail ordusu ve siyasi otorite her ne kadar saldırıların Hamas'ı hedef aldığını öne sürüyor olsa da açıklanan veriler ve görüntüler ışığında yapılan değerlendirmelerde, İsrail'in bölgede sivilleri doğrudan hedef aldığı anlaşılıyor. Ölenlerin yüzde 70'inin kadın ve çocuklar olduğu belirtiliyor. 7 Ekim'de Gazze Şeridi'ne yönelik hiçbir hedef gözetmeyen ağır bir bombardıman başlatan İsrail, 27 Ekim tarihinde bölgeyi karadan işgal etmeye başlamıştı.
6 gün önce İsrail'in Gazze'ye yönelik ablukası sürerken, bölgeye yardım ulaştıran konvoylar da sürekli olarak Yahudi yerleşimci çetelerin saldırısına uğruyor. Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre Yahudi yerleşimciler, sınır hattında bulunan ve Gazze Şeridi'ne girmek için İsrail'in onayını bekleyen bir yardım konvoyuna saldırdı. Gıda malzemeleri taşıyan konvoya saldıran Yahudiler, kamyonların üzerindeki malzemeleri yollara dökerek kullanılamaz hale getirdi. Saldırıya uğrayan kamyonların Ürdün tarafından bölgeye gönderildiği belirtildi. Yahudi yerleşimciler daha önce de Gazze'ye gönderilen birçok konvoya saldırmıştı. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana uyguladığı abluka sebebiyle Gazze'de açlık, susuzluk ve ilaç eksikliği sebebiyle ölümler yaşanıyor. Buna rağmen İsrail yeterli miktarda insani yardım malzemesinin bölgeye girişine izin vermiyor.
5 ay önce Cezayir'de adı, başta 1992 darbesi olmak üzere sivillere yönelik ihlaller, işkenceler ve diğer suçlarla anılan emekli Tümgeneral Halid Nezzar öldü. 86 yaşındaki Nezzar'ın uzun süren hastalığı neticesinde 29 Aralık Cuma günü öldüğü açıklandı. 1937 yılında Cezayir'in Batna bölgesinde doğan Halid Nezzar Fransa ve Rusya'da eğitim görmüş, Fransız ordusunda yer almış, Cezayir Kurtuluş Savaşı'nda Fransızların emrinde Cezayirlilere karşı savaşmış bir isimdi. Nezzar, 1962'de Cezayir bağımsızlığını kazanırken şaibeli bir biçimde taraf değiştirdiğini iddia edip yeni kurulan Cezayir ordusunda yer almıştı. Seküler görüşlere sahip olan Nezzar, yeni kurulan Cezayir'in de bu doğrultuda şekillenmesinde rol oynadı. Nezzar, 1992 yılında İslami kesimi hedef alan darbe esnasında Cezayir'in Savunma Bakanı'ydı.
5 ay önce Ebu Ubeyde: 83 gündür süren savaşın ardından en büyük selamı, Gazze'deki kararlı halkımızın dışında kimse hak edemez. Kassam Tugayları halkımızla aynı siperde, bir lokma ekmeği ve bir yudum suyu paylaşıyor. Aksa Tufanı, Siyonist Rejimi yok olma yoluna soktu. İşgalci İsrail'e yüzyılın darbesini indirerek, hak ve hürriyet talep eden bir millet olduğumuzu tüm dünyaya haykırdık. Cihad etmeye ve hazırlanmaya devam ettik çünkü haklarımız elimizden alındı. 83 gündür süren saldırının ardından hâlâ düşmana karşı sahadayız. Şu ana kadar İsrail'e ait 825 araç imha edildi.Son iki günde işgalcilerin 3 helikopterini hedef aldık. Mücahitlerimizin düşman askerlerini ve araçlarını hedef aldığını ispatlayan birçok belge yayınladık ama bu, buzdağının yalnızca görünen kısmıdır. Milletimize yönelik saldırılar durmadan hiçbir takas anlaşmasını kabul etmeyeceğiz. Düşmanı başarısızlığa uğratan şey halkımızın ve mücahitlerimizin sahadaki kararlılığıdır. Gazze, savunmasız halklara karşı insan hakları kılıcını taşıyan tüm yalancıları açığa çıkardı.
5 ay önce Endonezya'nın batısındaki Açe eyaletinde yüzlerce üniversite öğrencisi Müslüman Arakanlı mültecilerin kaldığı geçici bir kampı basarak mültecilerin sınır dışı edilmesini talep etti. 27 Aralık günü protestocular 100'den fazla Arakanlıyı, Banda Açe kentindeki merkezden zorla çıkardı. Farklı üniversitelerin amblemlerini taşıyan ceketler giyen öğrenciler, baskın düzenledikleri sırada Arakanlı mülteciler aleyhine sloganlar attı. Öğrencilerin yerde oturan ve korku içinde ağlayan Rohingyalı erkek, kadın ve çocukların eşyalarını tekmeledikleri görüldü.
5 ay önce Türkiye'de "Parasetamol", yurtdışında "Acetaminophen" olarak bilinen ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak piyasaya sürülmüş Rockefeller tıbbı firmalarının insanları zehirlemede kullandığı toksik maddelerden biri hakkında bilim dünyası uyarıda bulunuyor. Türkiye'de etken maddesi Parasetamol olan ilaçlar arasında en bilinenleri ve en yaygın olarak kullanılanları Parol, Minoset, Calpol, Vermidon, A-ferin, Gripin, Panadol, Tylenol (Tylol)'dur. Esas problem; bebek ve çocuklarda ateş, soğuk algınlığı vb. durumlarda doktorların sıklıkla reçete ettiği, anne babaların ise son derece rahat bir şekilde çocuklarına verdiği parasetamol içerikli ilaçlarda, örneğin Parol ve Calpol'dedir. Güncel bağımsız bilimsel çalışmalar göstermektedir ki; PARASETAMOL ZEHRİ BEBEK VE ÇOCUKLARDA NÖROLOJİK HASARA SEBEP OLMAKTA, GELİŞİM GERİLİĞİ, DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU VE OTİZM SPEKTRUMU HASTALIKLARINA YOL AÇMAKTADIR. Bilimsel makale için tıklayın. Günümüzde hemen her çocukta görülen bu nörolojik hastalıkların bu kadar artmasının başlıca sebeplerinden biri çocukluk çağı aşıları olmakla beraber, diğer sebebi ise; her hastalıkta, her ateşte ve her ağrıda çocuklara kaşık kaşık içirilen Parasetamol içerikli ilaçlarıdır (Parol, Calpol, Tylol). Bebekliğinden beri her hastalığında, her ateşte bu ilaçları alan çocukların beyinleri geri dönülemez şekilde hasar görmekte ve yukarıda sayılan çağımızın belası nörolojik hastalıklar (Otizm, DEHB vb) çığ gibi artmaktadır. Bilimsel makale için tıklayın. Çocukları bu hastalıklardan muzdarip olan gelen ebeveynler şu ayeti kerime'yi tefekkür etmeliler. "Başınıza gelen her musibet, ellerinizle kazandığınız (günahlar) sebebiyledir. Hem (Allah) çoğunu da affeder." (42-Şûrâ:30) Konunun kedilerle ilgisi ise aşağıdaki gibi açıklanmaktadır. Kedilerde "glucuronidation" (glukuronidasyon) adlı metabolik proses yetersizdir. Bu metabolik proses, "parasetamol" denen zehrin vücut tarafından işlenerek atılması için gerekli olan bir prosestir. Dolayısıyla kedilere "parasetamol" içeren bir ilaç verildiğinde vücutları bunu işleyemez ve ilacın oluşturduğu toksisite sonucu ciddi hastalıklara maruz kalabilirler ve hatta ölebilirler. (Bilimsel makale için tıklayın.) Veterinerler bu bilgiye sahip olduklarından, kedilere asla Parasetamol kullanmazlar. Yenidoğan bebekler ve küçük çocuklar da tıpkı kediler gibi, Parasetamol'ü işleyip vücuttan atılmasını sağlayan "glucuronidation" (glukuronidasyon) adlı metabolik proses açısından son derece yetersizdir. Yetişkinliğe ulaştıkça bu proses tam olarak gelişmektedir. Dolayısıyla Parasetamol kullanımı yetişkinlere, çocuklarda olduğu kadar zarar vermemektedir. Ne yazık ki, içinde yaşadığımız küresel tuğyanda bebeklerin kedi kadar kıymeti olmadığından; veterinerler kedilere "zarar görürler" endişesiyle parasetamol vermezken, 1980'li yıllardan itibaren çocuk doktorları gönül rahatlığı ile doğumdan itibaren bebeklere Parasetamol vermektedir. Sorgulamayan, araştırmayan ve doktorlara körü körüne itaat eden anne babaların katkısıyla nesiller ifsad olmakta, nesiller hastalanmaktadır. Bunun önüne geçmede en büyük görev yine anne babalara düşmekte olup; bilgiye erişimin son derece kolay olduğu çağımızda, reçete edilen ilaçları çocuklarına kullanmadan önce anne babaların bu ilaçların yan etkileri üzerine araştırma yapıp, mümkün olduğunca doğal ve helâl tedavilere yönelmeleri sağlıklı nesiller için elzemdir.
5 ay önce 13 yaşındaki bir oğlan çocuğu. Spor faaliyetlerinde bulunuyor. Son derece sağlıklı. Rutin doktor kontrolüne gittiğinde idrarda kan şekeri ölçümü yapılıyor. Her şey normal. Aynı gün Difteri-Boğmaca-Tetanoz aşısı (Tdap) ve Menactra adlı menenjit aşısı vuruluyor. Aşıdan 40 gün sonra 614 mg/dL kan şekeri ve 12.4 HbA1C değeri ile Diyabetik Ketoasidoz Komasına girerek ölümden dönüyor; ama ölene dek ilaç endüstrisinin ürettiği GDO'lu sentetik insülinlere muhtaç olacak şekilde Tip 1 diyabetli bir engelli hâline geliyor. Bu olayın "toksik aşıların" yan etkisi dışında başka bir açıklaması yok. Çünkü aşıyı olmadan birkaç dakika önce çocuğun idrarında kan şekerine bakılıyor ve normal seviyede çıkıyor. Aşıyı vurulduktan 40 gün sonra ise çocuğun son haftalardaki ortalama kan şekerini gösteren HbA1C değeri, normalde 5-6 olması gerekirken, 12 çıkıyor. Tıp sanayisine hizmet eden hemşire ve doktorların hiçbir açıklaması yok. Putları olan aşılara toz kondurmamak için kırk takla atıyorlar. Sadece DBT (Tdap) değil, MMR (Kızamık-Kabakulak-Kızamıkçık), çocuk felci, su çiçeği, mRNA ve bebekler-çocuklar için üretilen daha hangi toksik enjeksiyonlar var ise hepsi bu hastalığı ve daha fazlasını tetikleyebilir, çocuğunuzu öldürüp sakat bırakabilir. Bir modern (!) çağ hastalığı olan Tip 1 Diyabet vakalarının en azından %75'inin çocukluk çağı aşıları sebebiyle çıktığını ortaya koyan makale için buraya tıklayın. Bu makalede, çocuklara aşı yapmayan ABD'deki özel bir pediyatri kliniğinde 25 yıldır tek bir çocukta dahi Tip 1 Diyabet çıkmamış olmasından bahsediliyor. Ve yine aşılı çocuklarda Tip 1 Diyabet çıkma ihtimalinin hiç aşı olmayan çocuklara göre 4.7 kat daha fazla olduğu da yapılan geniş çaplı anketlere dayanarak tespit ediliyor. Tesadüf mü? Elbette değil! AŞI YOKSA HASTALIK YOK! Yıllara göre bazı ülkelerde Tip 1 Diyabet oranları. 1960'lı yıllarda ve öncesinde Tip 1 Diyabet hastalığı diye bir şey neredeyse hiç yokken, sonrasında, yıllar geçtikçe, çocuklara uygulanan aşıların sayısı 6-7 taneden 50-60 taneye yükseldikçe, hastalık grafiğinin nasıl da yükseldiğine iyi dikkat edin. Günümüzde SMA'dan tutun da ismini sadece birkaç yıl öncesine kadar hiç duymadığımız türlü türlü hastalıkları duymaya başladığımıza da dikkat edin. "İnsanlardan öylesi vardır ki; dünya hayatına dair söyledikleri senin hoşuna gider/sözleriyle seni etkiler. O, kalbinde olanın (iyilik, güzellik, ıslah) olduğuna dair Allah’ı şahit tutar. Oysa o, düşmanın en beter olanıdır. (Bir işin başına yönetici olduğunda ya da) yanınızdan ayrıldığında yeryüzünde bozgunculuk yapmak, ekini ve nesli yok etmek için çalışır. (Oysa) Allah, bozgunculuğu sevmez." (2/Bakara: 204-205) Aşılardan sonra Tip 1 Diyabet teşhisi almış olan çocuğun annesiyle yapılmış 30 dakikalık röportaj: https://rumble.com/v36plwy-mother-of-child-who-got-type-i-diabetes-from-vaccine-injection-speaks-out.html https://rumble.com/v36plwy-mother-of-child-who-got-type-i-diabetes-from-vaccine-
5 ay önce Rusya ve İran tarafından desteklenen Esed rejimi güçleri Suriye'nin kuzeyindeki İdlib kent merkezine bombardıman düzenledi.Yerel kaynakların aktardığı bilgilere göre İdlib kent merkezi Esed rejimi tarafından yüksek kalibreli toplarla bombalandı.Kent merkezindeki sivil yaşam alanlarının hedef alınması sonucu ilk belirlemelere göre 4 sivil hayatını kaybederken 20'den fazlası yaralandı.
5 ay önce İsrail, Suriye'yi hedef alan saldırılar hakkında nadiren açıklama yapıyor. Cuma günü Al Arabiya'ya konuşan kaynaklar, İsrail'in Perşembe günü geç saatlerde Şam Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan hava saldırısında İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun 11 mensubunun öldüğünü bildirdi. Kaynaklar, Suriye'nin doğusundaki İran destekli güçleri denetlemekten sorumlu olan Devrim Muhafızları'nın hedef alınan üyelerinin üst düzey bir heyeti karşılamak üzere havaalanında bulunduklarını söyledi. Esed rejimine bağlı medya ve rejimin Savunma Bakanlığı daha önce de İsrail'in Suriye'nin güneyinde ve Şam yakınlarında hava saldırıları düzenlediğini açıklamıştı
5 ay önce Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Suriye'nin orta kısmındaki Humus iline yönelik rapor hazırladı. Kamuoyuna açıklanan raporda, Suriye yönetiminin, Humus ilinde çatışmaların yoğun olduğu Baba Amer Mahallesi ile Kuseyir ilçesindeki on binlerce ev, arazi ve mülke el koymaya çalıştığı savunuldu. Raporda, Suriye yönetiminin öldürülen en az 500 bin sivil ile kaybolan yaklaşık 112 bin 713 sivilin yanı sıra yerinden ettiği 12 milyon Suriyelinin mal varlıklarına el koymak için çalışma yürüttüğü bilgisi yer aldı. Rejimin çıkardığı yasa ve kararnamelerle mülklere el koymaya çalıştığı vurgulanan raporda, yerlerinden edilen ve zorla tahliye edilenlerin mülkiyet haklarının yok sayıldığı belirtildi.
2 hafta önce İstanbul Maltepe L tipi Cezaevi'nde darp edildikten 5 gün sonra vefat eden Filistinli genç Nebil Hasan'ın (20) ailesi adaletin yerini bulması, sorumluların yargılanarak ceza almasını istiyor. Olay 29 Mayıs 2023 tarihinde Başakşehir ilçesinde uluslararası bir para transfer bürosunda yaşanan bir tartışma ile başladı. İddiaya göre, Filistinli bir genç uluslararası bir para transferi yapılabilen bir döviz bürosuna giderek adına gönderilen parayı çekmek istedi ancak yeteri kadar Türkçe bilmediği için kendisini ifade edemedi. Bunun üzerine arkadaşı Nebil Hasan'ı aradı. Söz konusu mekana yakın olduğu için kısa bir süre sonra bir arkadaşı ile birlikte gelen Nebil Hasan ve diğer arkadaşları, zorla bürodan çıkarıldı. Yaşanan olay sonrasında sivil polis olduğu belirlenen şahıs tarafından polis ekipleri çağrıldı ve sadece 3 Filistinli genç darp edilip gözaltına alındı. Sevk edildikleri savcılıkta da 31 Mayıs'ta tutuklanarak Maltepe Cezaevine gönderildiler. Cezaevine götürülen gençlerin üstleri çıkarıldıktan sonra Nebil Hasan soyunma odasına alınarak 10 dakika boyunca darp edildi. Yaşanan vakanın ardından Nebil Hasan tedavi için herhangi bir hastaneye de sevk edilmedi ve 5 gün sonra (5 Haziran) vefat etti. Ancak yaşanan olayla ilgili ve olaya müdahil olanlar hakkında bir soruşturma açılmadı. 20 yaşında ailesinin tek erkek çocuğu olan Nebil Hasan'ın vefatıyla sarsılan baba Eşref Nizar Hasan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve yetkili mercilere çağrıda bulunarak çocuğu için adalet talebinde bulundu. "Nebil, 10 yıl boyunca ben hapishanedeyken babasızlığı yaşamıştı" "Filistin direnişi için 10 yıl boyunca işgal rejimi zindanlarında kaldığını" belirten Hasan, "Fıkıh ve temel bilgiler öğretimi alanında öğretmenlik yaptım. Şafii fıkhı alanında Doçent ve doktora diplomam var. Hapisten çıktıktan kısa bir süre sonra Mescid-i Aksa'da çalıştım. Güven, kardeşlik ve adalet bulabileceğim bir ülke aradım. Mescid-i Aksa'ya geldiklerinde Türkiyeli kardeşlerimizden bu güveni buldum. Onlardan iyi bir kardeşlik gördük. Bu beni Türkiye'ye gelmeye ve hatta çalışmalarımı tamamlamaya sevk etti. Aslında bir süre sonra Türkiyeli kardeşlerle komşu, ebeveyn, öğrenci ve profesör olarak iyi bir dönem yaşadık. Sonrasında ailemizi şok eden büyük bir olay başımıza geldi. Bir süreliğine öğretim görevi için ülke dışındayken neredeyse 20 yaşında olan oğlum Nebil, bir dava nedeniyle tutuklanınca şaşırdık. Nebil, 10 yıl boyunca ben hapishanedeyken babasızlığı yaşamış, babasını ziyaret etmek için hapishaneye adaletsizliği ve işgalin uygulamalarını kendi gözleriyle görmüş, annesiyle yalnız büyümüştü." dedi. "Kendisi yurtdışındayken bazı arkadaşları için 400 dolarlık bir ödemeyi almak için uluslararası para transferi yapan bir büroya gittiler ve orada bir tartışma yaşandı. Tartışma sonrasında Nebil ve arkadaşları tutuklandı. Polis olduğunu bilmeden sivil bir polisle tartışmışlar. Tutuklanıp hapse girdikleri ilk andan itibaren oğluma ve arkadaşlarına yönelik aşağılama, küfür ve onur kırıcı hareketlerde bulundular. Bu özelde herhangi bir Müslüman kişiyi ve genelde herhangi bir kişiye yapılmaması gereken muameleydi. Nebil tutuklandı ve ben bu tutuklama dosyasını ilk andan itibaren bu ülkede adaletin tecelli etmesini bekledim. Hakikatin yerini bulması için özellikle de 'biz muhacirlerin ve ensarın kardeşleriyiz' diyen Sayın Erdoğan'a sığındık. Haksızlıktan adalete, işgalden Osmanlı İmparatorluğu'na, onlarca yıldır destekçimiz olan kardeşlerimize geldik. Bize ailemizden daha yakın olduğunu düşündüğümüz ailemizin yanına geldik. Oğlumun tutuklandığını görünce şaşırdık. Birkaç gün sonra da Nebil'in öldüğü haberini aldık." diye konuştu. "Hapishanede çırılçıplak 10 dakika boyunca işkence edildi" Hasan, "Nebil İlaç kullanıyordu. Eğer bu ilacı almazsa, ağzından köpük gelmesine ve yere düşmesine neden olurdu. Hapishanede bu ilaç kendisine verilmedi. Bu bir istismar ve işkence biçimiydi. Tanıklar, Nebil'in tamamen soyularak bir odaya alındığını ve yaklaşık 10 dakika boyunca işkenceye maruz kaldığını söyledi. Arkadaşları ve diğer tanıklar Nebil'in çığlık seslerini ve hakaretlerini duyduklarını söylediler. Nebil içeri girdiğinde normal bir şekilde girdi ama çıktığında bitkin, yürüyemez haldeydi. Vücudu morluklar içerisinde kalmış, yapılan işkenceden dolayı yüzü şişmişti. İşkencede ve darbelerden birkaç gün sonra Nebil vefat etti. Otopsi, Nebil'in iç kanama geçirdiğini söylüyor. Bu kanamanın boşuna olmadığını biliyoruz. Bu olay, Nebil'in maruz kaldığı dayak ve işkence sonucu vefat ettiğini gösteriyor." şeklinde konuştu. "Bir cesede beraat verdiler" Nebil Hasan'ın vefatından hemen sonra hem kendisi hem de diğer 2 arkadaşı için beraat kararı verildiğini hatırlatan Hasan, "Garip olan şey Nebil'in ceset olmasıydı. Mahkeme Nebil'i öldükten sonra serbest bıraktı. Soru şu ki, Nebil neden ölmeden önce serbest bırakılmadı? Eğer dava yoksa, dosya neden bir anda kapatıldı? Avukat Gülden Sönmez'in çabalarını takdir ediyoruz. Bana söylediği gibi dosyayla ilgileniyor. Çünkü gerçeğe ulaşmak istiyor. Başından beri tespit ettiğimiz şey Nebil’in haksız yere öldürüldüğüdür. Sayın Erdoğan'a bir mektup gönderdik. Onu bir ağabeyimiz olarak görüyoruz. Doğru olanı yapması ve adaletten ayrılmaması için ondan isteğimiz bu olayın aydınlatılması, adaletin yerini bulmasıdır. Sayın Erdoğan'dan bir kardeş ve bir Müslüman olarak, İslam milletiyle savaşan acımasız düşmana karşı savaşan bir mücahit olarak, ailesinin dosyaymış gibi düşünmesini istiyorum. Bizler, üzerine yetiştirildiğimiz inanca göre müminlerin kardeş olduğunu biliyoruz. Müslüman Müslüman'ın kardeşidir. Arap veya acem arasında hiçbir fark yoktur. Türk, Filistinli veya Suriyeli arasında hiçbir fark yoktur. Hepimiz Adem'deniz Adem'den topraktandır. Bizi birleştiren şey insanlığımızdır. İnsanlık İslam'dan önce gelir." ifadelerini kullandı. Yaşanan olayın aydınlatılması, suçluların hak ettiği cezayı bulması için Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere Adalet Bakanı Yılmaz tunç ve diğer yetkililere çağrıda ulunan Hasan, son olarak şu ifadelere yer verdi: "Bu dosyanın sonunda Sayın Erdoğan'dan, adalet bakanından ve başsavcıdan isteğimiz adaletin yerini bulmasıdır. Türkiyeli kardeşlerimizin Türkiye halkının bizi kardeşleri olarak gördüğünü ve Filistin davasını her zaman desteklediklerini biliyoruz. Bu yaslı aileye adalet getirmelerini istiyoruz. Çünkü Nebil Hasan'ın ölümüyle evimizde bir şeyler yıkıldı. Tek istediğimiz bu meseleye sebep olanların yargılanmasıdır. Türkiyeli kardeşlerimizi, özellikle de Sayın Erdoğan'ı her zaman mazlumun hakkını savunun kişi olarak tanıyoruz. Hakkın yerini bulması için süreci hızlandırmalarını, bu dosyanın kapatılması için baskı yapılmamasını istiyoruz. Çünkü bu dosyada adalet yerini bulmaz, hakikat ortaya çıkmazsa Allah'ın, halkların, milletin ve dünyanın önünde belli olur. Türkiye halkı, Arap ve acem arasında ayırım yapmaz. İnsani bir meselede Müslüman ve gayrimüslim arasında ayırım yapmaz. Sayın Erdoğan'dan isteğimiz bu meseleyi çözüme kavuşturmasıdır."
5 ay önce Geçtiğimiz 10 Kasım günü gerçekleşen olayda Emrullah Akdoğan, başka bir kullanıcının paylaştığı “Sefih, rezil, ayyaş, katil, İngiliz casusu diktatörü lanetle anıyoruz” yazılı mesajı retweet edince, Atatürk’e hakaret suçlamasıyla hakkında dava açıldı. 5816 sayılı Atatürk’ü koruma kanunu gereği 2 yıl hapis cezasına çarptırılan Akdoğan, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Sosyal medyada olay, Akdoğan’ın retweet ettiği söz konusu paylaşımda Atatürk’ün isminin dahi geçmediği, sadece bir retweet sonucu hırsızların, adam yaralayanların almadığı cezaya çarptırıldığı yorumlarıyla eleştirildi.
5 ay önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, yeni asgari ücrete ilişkin, "Yeni miktarla çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeme sözümüzü bir kez daha yerine getirmiş olmanın memnuniyeti içerisindeyiz." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan yeni asgari ücret ülkemize ve milletimize hayırlı olsun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "2024 yılında asgari ücret yüzde 49 artışla net 17 bin 2 Türk lirası olarak uygulanacaktır. Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun" değerlendirmesinde bulundu.
5 ay önce Dindar Yahudiler son yıllarda "ahir zaman" ve "Mesih'in gelişi" konusunda birçok alametin gerçekleştiği görüşünde. Yahudilerin kutsal kitaplarında yazıldığı ifade edilen birçok alametin son yıllarda gerçekleştiği öne sürülüyor. Jerusalem Post'ta yer verilen haberde söz konusu alametlerden üçüne değinildi. Bunlardan ilki, Yahudi inancına göre 2 bin yıldan bu yana İsrail'de ilk kez tamamen kızıl ve "lekesi olmayan" bir buzağının doğması. 2017 yılında doğduğu öne sürülen buzağının doğumu ve kurban edilmesi, Kudüs'te Yahudilerin kutsal saydığı "Üçüncü Tapınak"ın inşasına işaret olarak görülüyor. Tapınağın inşası sonrasında da Mesih'in geleceği düşünülüyor. Yahudilerin ikinci alameti ise Ölü Deniz'de (Lut Gölü) yaşamın ortaya çıkmaya başlaması. Aşırı derecede tuz içerdiği için yaşam bulunmayan Ölü Deniz'in derinliklerinde son yıllarda yaşam formları görülmeye başlandı. Daha önce yaşamın bulunmadığı bilinen gölde 2011 yılında yaşam formları keşfedilmişti. Son yıllarda ise Ölü Deniz'de balıkların ortaya çıkmaya başladığı ifade edildi. Yahudilerin inancına göre "ahir zaman"da Ölü Deniz'de yaşam ortaya çıkacağına inanılıyor. Üçüncü alamet, Yahudilerin "Ağlama Duvarı" olarak nitelediği Burak Duvarı içerisinden bir yılan çıkması. Bu olay da 2018 yılında gerçekleşti. Yahudilerin ibadet ettiği sırada duvar içerisinde bir yılan görüldü ve bölgedeki Yahudilerin korkmasına yol açtı. Dindar Yahudiler tüm bu alametlerin "ahir zaman"ın gelişini ve "Mesih'in ortaya çıkışını" işaret ettiği görüşünde.
5 ay önce Malcolm X, ABD''de yaşadığı dönemde ırkçılıkla mücadelenin sembol isimleri arasında yer aldı. Asıl adı Malcolm Little olan Malcolm X, henüz 5 yaşıdayken babasını faili meçhul bir cinayete kurban verdi. Annesi ise bu olayın ardından akıl hastanesini kapatıldı. 21 yaşındayken hırsızlık suçlamasıyla hapse mahkum edilen Malcolm X, cezaevinden çıktıktan sonra Nation of İslam isimli harekete katıldı. Malcolm X adını Nation Of İslam isimli harekete katıldıktan sonra alan Little, Afrikalı atalarının soyadını temsil etmesi nedeniyle X soyadını kullanmaya başladı. Altı yaşındayken babası öldürüldü. On üç yaşına geldiğinde, annesi akıl hastanesine yerleştirildi ve kendisi koruyucu aileye verildi. Yaşamına bir süre bu şekilde devam etti. 1946 yılında (21 yaşındayken), hırsızlık ve hâneye tecavüz suçlarından hapishaneye girdi. Hapishanede, "İslam Ümmeti" (İngilizce: Nation of Islam) isimli siyahî harekete katıldı. 1952 yılında şartlı tahliye edildi. Tahliye edildikten sonra kısa zamanda hareketin liderlerinden biri hâline geldi. Bu hareketin en meşhur siması olduğu yaklaşık 12 yıl içinde, siyâhî üstünlüğüne inandığı İslam Milleti öğretileri doğrultusunda, siyah ile beyaz Amerikalılar''ın ayrılması gerektiğini savundu ve sivil haklar hareketinin ırksal bütünleşme vurgularına karşı alaycı tavırlar sergiledi.
İMSAK | 04:15 |
GÜNEŞ | 05:44 |
ÖĞLE | 13:01 |
İKİNDİ | 16:59 |
AKŞAM | 20:19 |
YATSI | 21:48 |
Abdullah Azzam | 23 sayfa | PDF’yi Aç & İndir
Abdullah el Muhaciri (Kuteybe Türki) | 36 sayfa | PDF’yi Aç & İndir
Tarık Ebu Abdullah | 16 sayfa | PDF’yi Aç & İndir